12.11.2012

"ANNEM" Hikaye


ANNEM
Siz hiç dükkanlardan gramla alışveriş edecekleri için habire sıralarını erteleyen ya da dükkanın tenha vaktini kollayan anneleri gördünüz mü? Ya da pazar yerinde? "Yarım kilo olmaz mı?" diye soran bir anneye rastladınız mı? Onların tedirgin ve mahcup halleri ile kavrulup üzüldüğünüz oldu mu? O tedirginliğin ve mahcubiyetin sebebi bir aile sırrının açığa vurulması, "eli dar günlerin" ifşa edilmesindendir.
        Böyle bir buruk manzaradan sonra eğer Behçet Necatigil Bursa da yaşasaydı; Heykel ’den Yeşil’e doğru ağır ağır yürüyen Behçet Necatigil’e yetişir ve şu mısralarına kulak verirdim:
                 "Çarşılarda bir şey
                Biz pek aramazdık çocuklar olmasaydı.
                İnsanlara, tezgahlara, kağıtlara kolaydı
                Biz bu kadar eğilmezdik
                Çocuklar olmasaydı."
        Şimdi sizlere anlatacağım hikayede annelerimizin kıymetini kaybetmeden anlamak için sadece bir örnek;

Çalan telefonuna uzanıp baktı ekrana..Offf be anne diye mırıldandı sıkıntıyla… Yoğun bir trafik, acelesi vardı üstelik… Raporlar, toplantılar, bütün o stres içerisinde hiç duygusallık kaldıramayacaktı doğrusu… Yine aynı lafları duyacağından adı gibi emindi çünkü... Meşgule aldı telefonunu. Müsait bir zamanda aramak üzere..
      Şirkete geldi hızla. Başladı koşturmaya. Nefes bile almadan bir o toplantıdan bir bu toplantıya...Öğlen yemeğinde fırsat buldu ancak annesini aramaya..
 -“Efendim anne... Ne oldu yine?”
 -Bir şey yoktu, nasıldı, iyi miydi, yoruluyor muydu?
 -“İyiyim anne çok yoğunum bak böyle sürekli arıyorsun ama inan çok işim var..”
 -Bir suskunluk anı… Haklısın dedi annesi, ama sen aramıyorsun hiç..
      Evlendiğinden beri böyleydi. Son beş aydır hem evlilik, hem iş hayatının yoğunluğu, ona hiç vakit bırakmıyordu zaten. Bir de böyle duygusal kaprislere hiç gelemeyecekti doğrusu..
“Arayamıyorum çünkü gerçekten çok işim var anne, neyin var hasta mısın bir ihtiyacın mı var. Varsa söyle yapayım ama sürekli böyle arayıp durma, çocuk muyum ben ?. Bak çalışıyorum koşturuyorum ben de”
Hayır, hasta değildi, bir ihtiyacı da yoktu. İllaki hasta olunca mı arardı bir anne evladını...Yada bir ihtiyacı olduğundan mı..
Ses tonu giderek daha öfkeli çıkıyordu, “tamam anne ya uzatma, lütfen biraz anlamaya çalış beni dedi..”
       Ben seni anlıyorum evladım dedi kadın, sen beni anlamıyorsun. Ne vakit anne oldun, o zaman anlayacaksın beni sen…
Tamam anne Allah aşkına başlama yine.. Hadi işim var sonra konuşuruz..
Peki evladım dedi kadın… Üstelemedi, ısrar etmedi, söylemedi yada söyleyemedi..
       Kapattı telefonunu genç kadın. Paldır küldür yedi yemeğini… Sonra tekrar işe koyuldu..
      Akşamüzeri...İş çıkışı, yine trafikte iken çaldı telefonu. Yine annesi..Off Allah'ım offf bu ne böyle diye söylendi… Ama bu defa meşgule almadı. Hırsla açtı telefonu..

-Ne var anne, ne var ?
       Ama hayır ! bu annesinin sesi değil... Peki ya o siren sesleri. Onlar neyin nesi... Başka bir yabancı ses… Bir adam… Neler oluyor..
-Kimsiniz dedi telaşla..
-Af edersiniz dedi adam, bu telefonun sahibini tanıyor musunuz?
-Evet elbette annem olur dedi yolun sağında uygun bir yere yanaşarak... Kötü bir şey mi var ?
      Tamam tahmin ettik zaten dedi yabancı adam, telefonunda “Kızım Benim” diye kayıtlıydınız. Anneniz bir kaza geçirdi, durumu ağır. Hastaneye kaldırıyoruz. Bilgi için aradım sizi.
      O koskoca dünya bir arabanın içine kadar küçüldü sanki. Konuşamadı, nefes bile alamadı, öylece donup kaldı kulağındaki telefon ile. Bir an yada belki bir ömür öylece kaldı... Zaman kavramını yitirmişti. Adam telefonun ucundan hastanenin adını söyledi. O an kendine geldi. Evine çok yakındı hastane... Ne işi vardı bu kadının oralarda gündüz vakti… Derin derin nefes aldığını hissetti, nefes alamamaktan korkarcasına. Kocasını aradı ilk iş. Annem dedi... Annem kaza geçirmiş. Hastaneye gidiyorum ben..

         Biliyorum kızıyorsun bana, ama inan çok iyi anlayacaksın beni anne olunca…Uzun zamandır doğru dürüst yemek yemediğini biliyorum kızım. Yaprak sarmasını da ne kadar sevdiğini bilirim. Vaktin yoktur bunlarla uğraşmaya diye, bolca sardım sana. Koyarsın dolaba, canınız istediği an yersiniz hiç olmazsa. Sabah seni de bunun için aramıştım aslında. Ama işlerin yoğun, fırsatın olmadı konuşmaya.. Ben de sana sürpriz olsun diye bıraktım kapıcınıza... Bilirim seversin sürprizleri her ne olursa..
 Genç kadın ömrü boyunca bir daha asla yaprak sarması yemedi…
Her anne yüreklidir, karşılık beklemeden sever, fedakardır, kalbi dünyayı içine alacak kadar büyüktür, emek verir, sevgi verir, mutluluk verir, hesapsızca sever ve asla vazgeçmez.
        Şefkatin, fedakarlığın, mutluluğun, karşılıksız sevginin, emeğin en güzel tarifidir anne... Cennet’in anahtarı makamına ulaşmış bir kutsallıktır annelik.
Şimdi lütfen, her ne yapıyorsanız bırakın ve eğer yanınızda değilse, annenizi arayıp onu ne kadar sevdiğinizi söyleyin... Yanınızda ise sımsıkı sarılın ve bir öpücük kondurun yanaklarına sevgiyle... Ve bunu sadece bugün değil, her gün yapmaya çalışın… Hala bu şansınız varken..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılar, Sevgiler...
Hüseyin Dikmen